ATİNA
İstanbuldan Olimpic Airlines ile ( Fiyatlarının ucuz ve kalitesinin de gayet güzel olduğunu söyleyebilirim) 1 saatlik bir uçuşla Atina Eleftherios Venizelos havalimanına ulaştık. Buradan taksi ile Akropolis e yakın otelimize yerleştik ( Havalanı otel arası taksi ile 20 dk sürüyor ve 30 euro yazıyor fakat havalanından metro ile de şehir merkezine ulaşmak mümkün). Atinada Best Western Ilısıaotelinde ( Adresi: 25. Mihalakopoulou street, 11528 Athens/ Hellas; tlf:( 210)7244051; e mail= ilisia@ath.forthnet.gr) kaldık, otel şehirin kalbine oldukça yakın ve fiyatlarıda son derce makul( Gecelik oda ücreti 80 euro- 3. çocuk yatağı da getirebiliyorlardı), . Otel çıkışından kısa bir mesafede metro girişine ulaşıp buradan kolayca Akropolis ve Plaka semtlerine ulaşmak mümkün.
Tarihi şehrin merkezi ve havaalanına kadar uzanan kırmızı ve mavi hatlardan oluşan 2 ana arterden oluşan Atina metrosu oldukça kullanışlı ve pratik. Nereden binerseniz binin iki hat Syntagna istasyonunda haç şeklinde kesişiyor ve diğer hatta geçebiliyorsunuz. Plaka ve Akropolis e ulaşmak için blue ( mavi) hatta binip Monastraki istasyonunda inebilirsiniz ( gerçi Akropolis istasyonuda var bir durak sonra ama Plakadan akropolise ulaşmanızı tavsiye ederim)
Akropolis ile Plaka yanyana , Plaka lokanta , hediyelik eşya dükkanları , bit pazarı ile meşhur alışveriş ve turistik kısmı; Akropolis tarihi yapıların olduğu kısım. Akrololis in biraz sapa ve dik bir yolu var. Sütun başlıklarının 1 tanesi hariç geri kalanı British Museumda fakat genede çok görkemli ve görülmeye değer. Ayrıca üzerinden Atinanın en güzel manzarasını izlemek mümkün. Akropolis 7 de kapanıyor, ana girişini bulmak için mutlaka yoldakilere sorunuz ( biraz karışık) . Yol üzerindeki Müze görülmeye değermiş. tiyatro binası ve Sokratesin savunmasını yazdığı mahkemenin kurulduğu yeri gördüğünüzde talebesi Platonun bir daha çok sevdiği öğretmeni Sokrates gibilerin idam edilmeyeceği bir düzen kurulması amacıyla hayatını adadığı ve yazdığı meşhur “Devlet” kitabı aklınıza geliyor ve Sokratesin ölüme soğukkanlı yaklaşımına hem kıskanıyorsunuz hemde hüzünleniyorsunuz.
Akroplolisten çıkınca yürüyerek Plaka ya ulaşabilirsiniz ( zaten hemen hediyelik eşya dükkanları başlıyor, bunları ve kalabalığı takip ederk daracık sokaklardan geçerek Atinanın İstiklal caddesine ulaşabilirsiniz. Buradaki özellikle Bit pazarı ve sahaflar çarşısı görülmeye değer ( Monastraki metro istasyonunun hemen çıkışında ) . Burada mutlaka Türkçe bilen bir garsona rastlayıp yemek yemenizi tavsiye ederim ( biraz dolaşırsanız zaten çok sayıda Türkiyeden gelen garson olduğundan onlar sizi buluyorlarda) ; Yunaistanda özellikle deniz ürünleri tavsiye ederim; Kırmızı et sevenlere domuz etsiz ” Paydaki” tavsiye ederiz , Bizim Pirzola ama porsiyonları büyük geliyor; ( Arni Paydaki = kuzu ; Mosari Paydaki Dana pirzola ; fakat genelde kuzu tavsiye ediliyor) ; içecek olarak Yunanistana has “Retcina” ( çam kokulu beyaz şarap) oldukça meşhur. Yunanlılar meşhur rakıları “Uzo” yu öğlen içiyorlar; akşam içilmesini garip karşılıyorlar fakat aromatik tadıyla “Uzo” da Yunaistanın speciallerinden. Ayrıca kızarmış keçi peyniri ” Feta Saganaki” , Ahtapot ve kalamardan oluşan “Octopus” ( özellikle ızgarası meşhur) veya “Kalamaria” çok meşhur. Ayrıca Caciki ve Dolmaki de mutlaka deneyin derim. Ana yemek ne olursa olsun ortaya mutlaka bol peynirli greek salata ortaya söylemenizi tavsiye ederim. Yunanistanın en meşhur içeceği olan soğuk içile bir kahve türü olan “Prape” yemekten sonra mutlaka deneyiniz.
Atina ya gidipte alışverişmerkezi gezmek isteyenlere şehrin en büyük AVM si “Metromall” ı tavsiye ederim ( gerçi İstanbuldakilerin yanında fazla küçümen kalıyor ama herhalde avrupanın en büyük AVM leri bizdedir !) ayrıca buradan havaalanına direk metro da mevcut.
Ertesi sabah gemiye binecek olduğumuz Atinanın limanı Pire ye ulaştık ( şehir merkezinden 20 dk fakat iş günlerinde ve trafikte 2 saate bile çıkabiliyor) . Burası gerçekten hem yolcu hem yük bir sürü geminin olduğu çok büyük bir liman. Buradan nihayetinde sabah 11 de Mikanosa doğru yola çıkıyoruz ve yaklaşık 5 saat sonra Mikanos a ulaşıyoruz .
MİKANOS:
Mikanosun merkezi büyük yolcu gemilerinin yanaşmasına uygun değil, limanı 3 kmdışında gemi yolcularını kabul ediyor; buradan servislerle merkezine ulaşabiliyorsunuz.
Merkezi fazla büyük değil ama çok güzel. Yaklaşık 20 dk bir yürüyüz yoluyla kasabanın diğer ucundaki yeldeğirmenlerine ulaşabiliyorsunuz. Burada daracık akdeniz tarzı sokaklar ve hediyelik eşya satan dükkanlar harikulade.
Yeldeğirmenlerine hemen gelmeden “Küçük Venedik” denen genelde lokanta ve cafelerin olduğu en hareketli kısmına ulaşıyorsunuz ve gerçekten Akdenizde olduğunuzu bir kere daha hissediyorsunuz.
Yeldeğirmenleri beş tane ve kasabanın diğer ucunda ve deniz tarafından çok daha güzel fotograf görüntüleri veriyor.
Sahil yolunda dönerken küçük klise yi ziyaret edebilirsiniz yada adanın maskotu yaşlı pelikan Petros ile karşılaşabilirsiniz ( gerçi Petros çok yaşlandığından 2 çırağı var onlarda Petros diye anılıyorlar yani karşılaştıklarınız büyük ihtimalle gençleridir) .
Kasabanın merkezi gündüz ve akşam saatlerinde oldukça mazbut aile ve çocuklarla rahatlıkla gezilebilir. Adanın bohem tarafı kasabanın dışındaki plajlarıymış. Paradise plajı çok meşhur , çıplaklar plajı olarak anılan Super – Paradise plajıymış. Plajlarda sabah saatlerine kadar müzik ve eğlence mevcutmuş.
PATMOS:
Ada İS 1. yy da bir ceza kolonisi olmasına Roma tarafından karar verimeseydi belkide Patmos (Batnaz) şu an isimsiz kıraç adalardan biri olarak kalacaktı. IS 95 yılında ada sakinlerinden ( siyasi suçlu olarak adaya gönderiler ) biri, limanın üzerindeki küçük mağarasında kıyamete dair görülen ilahi vahyini aldı. Aziz Yuhannanın kaydettiği kelimeler Kitab-ı Mukaddes in son bölümü olan vahiy kitabı oldu.
Yuhanna incili sadece gnostiklerde değil orta çağdaki tapınak savaşçıları, San Jean ( Rodos) şövalyeleri tarzı ezoterik içerikli tarikatlar için de son derece kutsal metinlerdir. 1098 yılında Bizans imparatorunun Aziz Yuhannanın onuruna adada yaptırdığı manastır adanın limanından tepede görülmekte ve yürüyüş mesafesindedir. Manastıra giden yolun ortalarında Yuhanna nın ilahi vahyi aldığı mağaranın bulunduğu alanda Kıyamet manastırı yer alır. Günümüzde rahibelerin yaşadığı bu manastırda Azize Anne mağarasında Yuhannaın her gece başını koyduğu söylenen yer gümüş bir halka ile belirlenmiştir.
Adada havaalanı olmadığı için ziyaretçiler rıhtımın olduğu ve Otel , cafe hediyelik eşya dükkanlarının olduğu Skala ya gelmeleri zorunludur. Skaladan çıkınca küçük bir çarşısını gezmek yada skaladan sağ tarafa doğru 5 dk yürüyüş mesafesindeki plajda denize girmek ve güneşlenmek mümkün. Plaj biraz taşlı olmakla birlikte denizi oldukça temizdi. Plajın etrafındaki ve içindeki cafe lerde serinlemekte tavsiye ederim.
RODOS:
Adaların güzellerinden biridir. Antik çağdaki dünyanın 7 harikasından birisi kabul edilen Rodos heykelinin olduğu yer ( Şu an bulunduğu yerde tıpkı İskenderiye Feneri gibi bir anıt var sadece) limandan çıkınca sağ taraftaki en yakın halk plajına yürünürken görünür.
Ada Kudüsün haçlılardan düşmesinden sonra gelen ve kutsal tapınak savaşçıları olarakta ifade edilen San Jean şövalyelerinin kontrolünde 1522 ye kadar kalmıştır. Bu tarihte Osmanlılar adanın kontrolünü ele geçirip şövalyeleri kovmuşlardır. Bugün adada Şövalyelerin görkemli hisarları, kiliseleri ve Osmanlı mimarileri camileri yanyana dır.
Adanın limanındann çıktıktan sonra karşınıza hemen çok iyi korunmuş hisarlar çıkıyor , bu hisarların hangisinden girerseniz girin adanın görkemli çarşısına ulaşıyorsunuz. Bu çarşıyı mutlaka gezmenizi öneririm. Yolda karşınız ağaçlara kazınmış Rodos gözleri, Osmanlı camiileri, klasik türk mimarilerini yansıtan evler göreceksiniz. Hafiz Mehmet Efndinin evini sorun ve mutlaka avlusunda dinlenin derim.
Büyük bir ada olan Rodos un içerisinde 45-50 kmmesafede fotoğraflarını limanda gösterdikleri koylara taksicile götürüp getirebiliyorlar ama bu işlem için 150 euro istiyorlar.
Zamanının sınırlıysa limandan çıkınca direk surların kapısından girip çarşısını 2 saat içinde gezip sonra surlardan çıkıp limanın aksi yönüne ( çarşıdan gelen için sol yöne ) sahilden yürüdüğünüzde yaklaşık 10 dk yürüyüş mesafesinde çok güzel ve temiz bir halk plajı mevcut, etrafındaki cafeleri oldukça ucuz ve denizin ortasındaki tramplenli duba oldukça güzel, plaj giriş vb ücreti yok sadece biraz kalabalık ama açık deniz olduğundan çok temiz ve güzel.
GİRİT:
Oldukça büyük bir ada olan Girit te 4 farklı şehir mevcut. Merkezi şehir ve havalanının da olduğu Heraklion dur. Heraklion biraz fazla betonlaşmış ve şehirleşmiş olmakla birlikte hemen dışında çok güzel koylar ye sayfiye yerleri mevcuttur. Adanın açık denize komşu olması sebebiyle plajları taşlı ve genelde denizi dalgalıdır. Yani burada Rodos gibi durgun deniz ve plajlar bulmak mümkün değil. Daha evvelki Girit ziyaretimde geldiğim Muhteşem bir sokak var adını bilemiyorum ama burayı mutlaka sorun ve klasik yunan yemekleri ve sirtaki nin ne olduğunu anlayacaksınız derim. Atina dahil yunanistanın hiç bir yerinde böyle güzel ve geleneksel müzik ve lokantaların olduğu bir yer görmedim. Sokakta karşılıklı son derece tipik yunan yemekleri ( dolmaki, caciki vb ! ) lokantaları ve ortasında akşamları geç saate kadar dileyen herkezin girip halay yapabidiği sürekli canlı sirtaki konvoyu gerçekten muhteşem. Giritte bu sokaktan başka aşırı beğendiğim gezilesi ve görülesi bir yer görmedim ( varsada bulamadım kardeşler). Antik kent Herakliondan oldukça uzun mesafede olup oraya kadar gidenler “fena olmadığını ” söylüyorlar. Şahsi fikrim çok meraklısı değilseniz veya zamanının sınırlıysa o kadar uzak mesafeye gitmeye gerek olmayabilir(?!).
SANTORİNİ:
İÖ 1500 yıllında büyük bir volkanik patlamayla adanın ortası çökmüş ve ardından gelgitlerle bu yarımay şeklindeki Santorini volkanik adasını oluşturmuştur. Volkanik toprağı simsiyahtır ve plajlarında daha iyi bronzlaştırdığı söylenir. Volkan hala aktif olduğundan burada zaman zaman depremler olabilmektedir. En son 1956 yılındaki büyük deprem adada oldukça büyük hasara yol açmıştır.
Adanın asıl kasabası ola Fira ya deniz tarafından yani yarımayın çanak tarafından ulaşıyoruz . Simsiyah volkanik taş ve toprakların arasında beyaz badanalı evler adeta dağların tepesindeki buzullar gibi görünüyor. Gemiden küçük teknelerle adanın rıhtımına ulaşıyoruz.
Fira kasabası uçurumun tepesinde bizi bekliyor. Buradan teleferik yada katırlarla kasabaya çıkmak mümkün . Yürüyerek te çıkabilirsiniz ama 580 geniş merdiven mevcut, pek tavsiye etmem ama dönüş için hemde iyi bir egzersiz olabilir yürüyüş yolu ( biz yürüyerek indik güzeldi fakat yolda katır dışkısı ve sırt sırta katırlarla inmeyide göze alın derim).
Teleferik kişi başı 4 euro, katırlar 5 euro. Katırcıların önerilerini kabul etmeyerek teleferikle 4 dk da Fira ya ulaşıyoruz.
Manzara yukarıdanda gerçekten muhteşem, uçurumun kenarındaki her cafe ve restaurant ta oturulabilir. Meraklılarına deniz tarafından geldiğinizde sola doğru adanın sonundaki tepelere kadar ulaşıp buradan Santorinin bir çok turizm afişini süsleyen fotoğraflarını tavsiye ederim.
Adanın daracık sokakları zaman zaman uçuruma uzaktan bakmak gerçekten çok hoş oluyor. Bence en güzel ada burası diyorsunuz içinizden belkide bazılarınız.
Ada ayrıca güneşin batışıylada çok ünlü, dünyada en güzel güneşin battığı yer diyorlar. Şahsi fikrim olarak: Adıyaman Nemrutta güneşin doğuşunu izledim, Santorinide de batışını; bence heryerde aynı batıyor güneş fakat sizin içinizdeki güneş” idea” sı buralarda belkide anlamlanıyor olabilirmi? Yada buraların size verdiği diğer hislerle daha çok farkındalığınız artıyor olamazmı ??
Akşam saatlerinde Santorinide güneşi batırdıktan sonra Atinaya doğru yola çıkıyoruz, yaklaşık 9 saatlik bir yolculuktan sonra gemi Pire ye ulaşıyor ve bir şehir turu yapıyoruz. Havaalanına giderken yolda otobanda Elefteroides Venizelos yada havalanı işare ti bulmak pek mümkün değil. Tabelalarda sadece havalanının semtini( Marco Polo semti) yazıyor, Navigasyonumuzda sadece Yunanca harfleri kabul ettiğinden birez stres oluyoruz fakat sonunda ulaşıyoruz . Havalanından geri dönüş uçağına binerken sanki cennetten kovulmuş ilk insanlar gibi mazbutlaşıyoruz ama çok dingin bir yorgunlukla evimizin yolunu tutuyoruz.
12-17 Haziran 2011
ATİNA VE ADALAR ( Mikanos, Kuşadası, Patmos, Girit, Rodos, Santorini)
Yazan: Seçkin Ulusoy