Brüksel:
İstanbul ‘dan yaklaşık 3 saatlik bir yolculukla Brüksel havaalanına indik. Brüksel çevresiyle birlikte 2 milyon nüfusuyla aynı zamanda Avrupa birliğininde merkezi. Şehir merkezine yaklaşık 20 dk mesafedeki havaalanından doğruca şehir merkezine ulaştık. Brüksel metrosu şehrin ana merkezlerine ulaşmakla birlikte tarihi şehir merkezinin büyük bölümü trafiğe kapalı. Brüksel den Amsterdam ve Paris 2 şer saat trenle, ayrıca burası Londraya en yakın ülke ( Eurostar hızlı trenle 2 saate Londrada oluyorsunuz- ayrıca brudge e yakın feribot ta varmış ) ; bunları öğrendikten sonra Avrupa birliği kurucu ülkelerinin o dönemde tam ortalarındaki ( heryere yakın ) bu şehri niye başket yaptıklarını daha iyi anlıyorum.
Belçika Bira, Patatez, Dantel, Çikolatalaryla çok meşhur bir ülke. Şehrin en büyük meydanında ( Grand Place) Karl Marx ın ” Das Capital ” i yazdığı meşhur ördekli bina yı gördük. Meydanın en görkemli binası kuşkusuz güney -batı kısmında bulunan Gothic Hotel De Ville ve bunun tam karşısında isminin aksine hapishane ve vergi dairesi olarak 1536 da yapılan La Mansion de Rui mevcut. Meydanın hemen alt köşesinde dünyanın ilk çelik konstrüksüyonlu üzeri kapalı alışveriş merkezi ve içindeki çikolata ve hediyelik eşya satan dükkanları görmeye değer. Burada karşınıza belçikanın en önemli simgelerinden olan “Manneken işeyen çocuk” bronz heykeli çıkacaktır ( işeyen çocuk çeşitli rivayetler mevcut ayrıca Belçikanın heryerinde bu çocuğun heykellerini görmek mümkün- rivayetlerden birtanesinde: 12. yy da bir savaşta Dük ün oğlu ürolojik bir hastalığa yakalanıyor, ve sabırla direniyor, ülkeye moral olması açısından yapıldığı iddia edilmekle birlikte çok çeşitli hikayelerde mevcut ) . Bronz heykelden devam ederek geçerek daracık sokaklarda ( bizim balık pazarı -nevizade tarzı) genelde deniz ürünleri bulunduran fakat çeşitli dünya mutfaklarıda barındıran restaurantlarda yemek yemenizi tavsiye ederim
Biraları ile çok meşhur bir ülke olan Belçikada Karmeliet ve Grimbergen biralarının Blond ( sarı ) olanları özellikle tavsiye ediliyor. Karbonhidrat değerleri düşük olup kilo yapmadığını söylüyorlar ( Belçikalıların çok bira içmelerine rağmen bira göbekleri olmamasından bu ihtimale değer veriyorum – nacizhane fikrim)
Brükselin ana meydanı olan Grand Place meydanındaki pub- cafe lerde sigara içilmesine izin verilmezken hemen arka sokoktaki mekanlarda sigara genelde serbest bırakılıyor.
Tarihi şehirden biraz dışarı çıkıldığında 1. Leopold un ünlü Zafer Tag ı görülebilir. Zafer tag larının bilindiği gibi sadece Paris te değil ( Belkide en meşhuru Napolyon un zafer tag ı olduğundandır) tüm avrupanın çeşitli şehirlerinde mevcut olduğunu , Roma döneminden kalma bir gelenek olduğunu burada rehberimizden öğreniyoruz. Buradan Saint Cantonel meydanında 3 tane büyük müze mevcut ( Tarihi, Askeri- Havacılık, Sanat müzeleri). Meydanın köşesinde Belçikanın en büyük camii mevcut ( Brüksel in kuzey kısmında Fas ve Türklerin kendi mahalleleri mevcut) . Parkın yanından geçerek Kraliyet meydanına ulaşıyoruz. Bu yol üzerinde Avrupa Birliği Parlemantosu ve Belçika parlemanto binaları mevcut. Buradan ilerleyerek büyük şablon meydanına ulaşıyoruz burası özellikle Sanatçı ve Antikacıların mekanıdır. Belçikanın her tarafında Çikolata kokuları mevcut. Değişik fiyat gruplarında çikolatalar mevcut. Bence hepside çok başarılılar. Bunların en pahalı ve meşhur olanı Mc Collini çikolatasının kilosu 90 Euro olup ( Bu meydan civarında satılmaktadır) denenmesi tavsiye ediliyor. Buradan saatin aksi yönünde devam ederek görülmesi tavsiye edilen Müzik enstrümanları müzesine ulaşılıyor. Buradan yürüyerek Merkezi tren istasyonunun yanından geçerek tekrar şehrin ana meydanına ulaşıyoruz.
Brüksel de ayrıca ünlü acı hatıralarla dolu Haysel stadyumu ( Liverpool taraftarlarının taşkınlıklarıyla yüzlerce Juventuslu taraftarın öldüğü ) , Atomium ve Bizdeki Minyatürkün Avrupa Birliği versiyonu yanyana olup zamanı kalanlar için görülmeye değer mekanlardan.
Leuven:
Üniversite şehri olup nüfusun % 70 den fazlası öğrenci. Özellikle akşamları Leuven ana meydanlarındaki haraketlilik Brüksel den kat be kat fazla. Etrafınızdaki herkezin 18-23 yaş ortalamasında olması size kendinizi biraz yaşlı hissettiriyor ayrıca burada üniversite öğrenciliği yapmadığım için üzülüyorum da. Şehrin tamamı neredeyse kampüs her taraf bisikler alanı ve parkları ile dolu; Leuven de Belçikanın en büyük tıp fakültesi mevcut giriş konsepti oldukça farklı bir hastanenin içine girdikten sonra labirent gibi açılıyorda açılıyor. Hastanenin 1500 hasta yatak kapasitesi gelecek 10 yıl içerisinde 3 misline çıkarılması planlanıyor. Burada bizi Prof Dr. Peter Heelings son derce büyük konukseverlikle karşılıyor Hastanenin sistemi ameliyathaneleri düzeni araştırma labaratuarları gerçekten insanı hayran bırakıyor.
Brudge:
Brükselden 1 saat mesafede okyonusa ve Hollanda sınırına komşu güzeller güzeli Brudge mutlaka görün derim ( Brükseli görmesenizde olur ama burayı mutlaka görün ). Dolambaçlı daracık sokakları, açık ve aktif kanalları ve görkemli ortaçağ binalarıyla sadece Belçikanın değil Avrupanın en güzel şehirlerinden biridir ( bence en büyüğü değil, ama en güzel gördüğüm avrupa şehri ). Şehir 13 yüzyılda tekstil ticaretiyle ( özellikle dantel, goblen, örtü, duvar halıları ) çok zengin olmuş, tüccarlar özellikle altın çağ dedikleri 200 yıllık süre içinde kazandıkları parayı bu güzel şehire konut ve sosyal tesisler yapmaya çömertçe harcamışlar.
Şu an tüm şehir sit alanı ve UNESCO nun koruması altında. Hiçbiryerinde reklam tabelası yada yüksek yeni bina yapılanması göremezsiniz. Şehir içerisinde paytonlar her tarafta mevcut, trafik son derece sınırlı ve bu güzel şehrin doğasını bozmamak için çok iyi kontrol altında. Eğer bizim gibi şehire cumartesi ulaşırsanız bir sürü dükkanın kapalı ve son derece tenha olduğunu çörürsünüz. Bunun sebebinin şehirdeki esnafın önemli bir kısmının Musevi olaması sebebiyle olduğunu rehberimizden öğreniyoruz.
Otobüslerin bıraklığı yerden dar bir geçitten geçerek şehire giriyorsunuz. Tüm şehirde Dijver nehrinin kanalları mevcut. Kanal turları alabilir veya çok büyük olmayan şehiri yürüyerekte gezebilirsiniz. Aslında karar vermenize gerek yok bu güzel şehrin büyüsü sizi kendine çekip yönlendirecdektir. Turunuz bittiğinde şehirden geldiğiniz yoldan çıkarken kuğuların olduğu parkta güneşli havalarda muhteşem yeşil alanlarda uzanıp dinlenebilirsiniz.
Müze meraklılarına yönelik 2 adet müze tavsiye ederim:
1. Groeninge müzesi: Van Eyck, Wan der Weyden, Hans Memling gibi ressamların kolleksiyonları mevcut. Burada Van Eyck in ünlü ” Bakire ve oğlu ve Kilise kurulu” resmini görmekte mümkün
2. Gruuthuse Müzesi: Dijver nehrine yakın bir ortaçağ konağında bulunuyor. Konağın labirentimsi odalarında ağaç lambirili odalar ve baca ışıklandırmaları günümüze kadar ulaşmiş ve kendinizi adeta ortaçağda hissediyorsunuz. Müzede günümüzde agaç oymacılığı, duvar halıları, porselen, seramik kolleksiyonları, tıbbi ortaçağ aletleri, ortaçağ silahları, sergilenmekte. Ayrıca otantik ortaçağ mutfağı ve ahşap lambirili şapel görülmeye değer.
12-15/ Mayıs / 2011
Belçika ( Brüksel, Leuven, Brugge)
Yazan: Seçkin Ulusoy endokbb@hotmail.com