NİJERE GÖNÜLLÜ  YOLCULUK

 

Bir Arap atasözünde, “Hiçbir haber görmek gibi değildir” der. Ciltler dolusu kitap okusanız, saatlerce dinleseniz, hatta filmini, belgeselini izleseniz Afrika’yı bir defa gözlerinizle görmeye bedel olmaz.

 

Kutup Yıldızı Derneğinin aracılığı ile 10. Nijer Seyahat Programına(18-29 Ocak 2011)  sağlık çalışanı olarak gönüllü olmuştum. Bu tarz yardım programlarına daha önce de gönüllü olmuştum ama bu programın  10 günlük  olması iş dolayısıyla da  cazip gelmişti. Programdan bahseden arkadaşa “O kadar uzak yere gidince neden daha fazla kalmıyorsunuz ?”dediğimde ; “Oraya gidince anlayacaksın zaten 10 günden fazla, bağlasan kimse orada kalmaz.”demişti.  Dünyanın en fakir ülkesi Nijer ‘e sağlık çalışanı olarak gitmek için gönüllüydüm. ”Nereye gidiyorsun?“ diye sorduklarında  “Nijer’e…”dedim.”Ne işin var, Nijeryada ?” diyordu insanlar.Belki de yaşadıklarımı size aktarabilmek için gitmişimdir, çoğu insanın adını bile duymadığı bu ülkeye, kim bilir?  Başvurular,  hazırlıklar derken gidiş günü gelmişti bile.

Yaklaşık kırk gönüllü olmuştuk. Değişik  mesleklerden ve Türkiyenin her yerinden rengarenk bir gönül buketi gib. Havaalimanında arkadaşlarla buluştuk, tanıştık. Gönüllülük vazifeleri daha havaalanındayken başladı. Sarıldık yardım malzemelerini taşımaya. Sağlık malzemelerinin tümünü beraberimizde götürdüğümüz için epey yükümüz vardı. Hep bir elden koliler verildi. Bagaj hakkımız malzemeler için kullanılınca hepimiz el bagajlarımızla uçağa yöneldik. Kırkımız da  taşıyacabileceğimiz kadar bagajı  yüklenip uçağa binerken hostesi görmeliydiniz.

Casablanca aktarmalı olarak  Nijerin başkenti Niamey e yaklaşık sekiz saatlik bir uçuşla vardık. Niameydeki TİKA –DSİ ye ait olan misafirhanede konaklarken sanki yurdumuzdan bir parça bulmuşcasına serilmiştik

Malzemelerin hazırlığını beklerken  kaldığımız yeri turlamayı da ihmal etmedik tabi.

 

Niameydeki misafirhaneden  Tesseoua ya doğru yola çıkarken yolculuğumuzun esas kısmı da başlamıştı işte. Yaklaşık 15 saat süren bir yolculukla kah ihtiyaç molası, kah yemek molası vererek, Afrikanın taşını toprağını hissederek gece  yarısı Teseouya vardık.Evimiz oranın şartlarına göre düşününce villa tarzı bir evdi ama hepimizin alışması biraz zaman alacaktı. Hemen hasırları , yatakları serip yorgunlukla kendimizi gecenin serinliğine bıraktık ki göz açıp kapayıncaya kadar sabah olmuştu bile. İlk sabah ilk telaş başlıyordu .Kimi arkadaş erkenden kalkmış etrafını kolaçan edip fotoğraf bile çekmişti ama şahsım adına söyleyebilirim ki çok yorgundum ve daha iki gün yorgunluğumu atamayacaktım.

 

Ekibimiz cerrahi ve göz olarak iki yerde çalışacaktı ve biz göz ekibi olarak bulunduğumuz yerleşimden 1 saat daha ötede Aguede bir  merkeze gidecektik.Sabahları insan kıpırtıları ve çatal-kaşık sesleri ile uyanıyorduk. Bahçe kumsalındaki kahvaltımızdan sonra ver elini Ague.

 

Her sabah yolumuzun üzerindeki su kuyusundan sularımızı dolduruyor, paralı yola giriyorduk .Öyle bir yol ki; polisler taşlar arasına ip germişler, geçiş izni olan araçlara yol veriyorlar .Kuyunun etrafında ise her zaman çoluk çocuk su almak için bekliyordu. Yol üzerindeki beş kollu palmiye ağaçları ise sadece bu coğrafyada yetişen bir cinsmiş.

 

Merkeze vardığımızda ise etrafımızda yerli insanlardan bir çemberle içeriye giriyorduk. Her ne kadar dillerini anlamasak da insanların bize minnet ve şükran duyduğunu hissedebiliyorduk.

İlk günden hızlıca yerleşerek ameliyatlara başladık.

 

Öğlenleri yemek için ara veriyor ve akşamın geç saatlerine kadar ameliyatlara devam ediyorduk

 

Zaman ve imkan kısıtları ölçüsünde elimizden geldiğince var gücümüzle çalışıyorduk. Rükudaki mikroskopla bile ameliyatlara devam ettik. Üzerine taşı koyunca al sana taş gibi mikroskop.

 

Zaman geldi sinek avladık ama işsizlikten değil tabi…

 

Akşamları bahçede kalan hastalar için yemek dağıtılıyordu.Yemekte ayran ve ekmek vardı.

Biz işimizi bitirip eve geldiğimizde ise gönüllü aşcımızın hazırladığı sofraya oturuyorduk. Bi dünyadan başka bir dünyaya geçmiş gibi…

Günler böyle geçip giderken  bölgenin yerel pazarına da gitme fırsatımız oldu.Çok ilginç bir pazardı. Bazı satıcıların ne sattığını bile anlayamadığım ama yer yer çok renkli bazen karışık bir pazardı burası. Burada en çok ilgimi çeken patatesti. Kestane ile patates karışımı süper bir lezzet bu…Türkiyede olsa üç öğün yerdim herhalde.

 

Fotoğrafta gördüğünüz şeker kamışları ise bir çeşit çerez yerine kullanılıyor. Kamışın etrafındaki kabuğu sıyırıp suyunu emiyorlar,ben de denedim ama pek bir tat alamadım.Bizim çocuklarımızın beğenmeyip yemediği yaldızlı şekerlerden yokmuş oralarda.

 

Programda öğlene kadarki yarım günlük bir zamanda önceden  tesbit edilen yetim ve dul ailelere  keçi teslimatı organizasyonuna da ekip olarak katıldık. Her ne kadar arabamızın içi toz duman olsa da bu kadar havadar olarak gitmek istemezdim doğrusu.  Bölgedeki bir köye gidip keçileri teslim ettik. Olan için az, olmayan içinse çok olan değerdi bunlar.

 

Orada, hayatınızdaki bir çok şeyi sorguluyorsunuz; nelere sahip olduğunuzu, neyiniz olmadığı için dertlendiğinizi düşünüyorsunuz.Oysa onların hiçbir şeylerinin olmayışı, çaresizlikleri kimimizi utandırıyor, kimimi ise  düşündürüyor.

 

Program tamamlanıp dönüş günü geldiğinde artık gözümüz gönlümüz yoldaydı. Dönüşte hasret vardı, kavuşmak vardı.Ondan mıdır bilmem sanki dönüş yolculuğumuz daha bir kolay ve daha bir çabuk olmuştu.Teseoua ‘dan Nıamaey’e geldik. Şehir turu yaptık. Hayvanat bahçesini, çarsını, pazarını  gezdik.Dere tepe derken vatana, cennet vatana döndük…

Afrikayı anlamak için dil bilmeye gerek yok .Gözlerle gönül bağı kuruyorsunuz zaten. Kayıtsız teslim oluşları, samimi tebessümleri, minnet duyan bakışları orada bulunmak için bir sebep olarak ekleniyor aklımıza…

 

Gönüllüler Derneği başkan yardımcısı İbrahim Ceylan’ın da dediği gibi; “Afrika bir okul, her seyahat bir sömestr dönemidir bizim için. Ders başlıklarımız sabırdır, çaresizlikte yaşamaktır. Sahip olduğu ile yetinmek, kendine ait olmayana el uzatmamaktır.Azla yetinmektir, acıya dayanmaktır,beklemeyi bilmektir.

 

İyi bir gözlemci öğrenci iseniz bu derslerin ilk konu başlıkları hayatınızı sorgulamanın yanında, yaşamınızdaki olmazsa olmazlarınızın, olmazsa da olur duygusunu hissetmeniz diyebiliriz.”

Afrikaya her ne niyetle gidilirse gidilsin herkesin büyük gözlem fırsatlarıyla kazançlı olarak döneceğinden eminim.Yeter ki gözünüzü gönlünüzü açın.

Daha anlatacak yazılacak çok şey var ama dil bu kadarına dönüyor. Yazının başındaki atasözünün de dediği gibi gitmek , görmek lazım.Eğer yazıyı buraya kadar okuduysanız Afrikaya gönderilen gönül buketindeki bir çiçek de siz olabilirsiniz belki.

Farkındalığımızı ve şükrümüzü arttıracak nice görevler nasip olur inşallah.

Sevgiyle kalın…Gezekalın…

Yazan: İlknur Kılıç- ilknurkiliç17@hotmail.com

                                                                                18-29/ Ocak/2011

 

Hava Durumu
Bunlara da göz atın
Tags: Nijer, Nıamaey, Tesseoua

Benzer yazılar

Bir yanıt yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Fill out this field
Fill out this field
Lütfen geçerli bir e-posta adresi yazın.
You need to agree with the terms to proceed