Tunus, küçük bir Kuzey Afrika ülkesi. Tunus ’un başkenti Tunus. Bayram tatilinin bir kısmını yazdan kalma günlerle hem egzotik hem de denizi olan bir yerde değerlendirmek üzere bu kez ki gezi durağımız Tunus oldu. 4 gece 5 günlük bir turdu. Ayarladığımız turizm acentası grubu ile İstanbul’da buluşarak Tunus Havayollarıyla 3 saatte Tunus’a vardık. Tur grubu Hammamet şehrinde kalacaktı. Plajlarıyla ünlü Hammamet de pek çok 4,5 yıldızlı otel bulunuyor. Bizimki 5 yıldızlı denize sıfır Taj Sultan Otel. Vardığımızda geceydi. Odamız bahçe katındaydı. Afrika ve bahçe katında olunca değişik börtü böcek türleriyle tanışmamız muhtemeldi ve benim için eğlenceliydi. Odadaki mini bar boştu. Garsonları bulup su istedik. 10-15 dakika sonra ellerinde 1,5 litrelik bi şişeyle geldiler ancak ağzı sonradan kapatılmış olduğunu anlamasak alıp gidecektik. Zar zor anlaşarak yeni bir şişe istedik. Otelde kahvaltıdaki sallama çaylar (siyah çay hiç yok) ve kahve hariç tüm içecekler ücretliydi. Ayrıca, yemeklerde sadece bir bardak ve ya fincan kullanma hakkınız var. Garsonlar da oldukça tembel. Birinci gün denizin ve plajın tadını çıkardık. Çöl turuna katılmak isteyenler sabah erken saate yola çıkmışlardı. Geride kalanlar için henüz bir organizasyon yapılmamıştı. İncecik, tertemiz kumlarla kaplı oldukça uzun bir plaj, çarşaf gibi masmavi deniz çok güzeldi. Nem de fazla olmuyormuş. Sadece turistler deniz kıyafetiyleydi. Akşam için de otelden taksi ayarlayarak Tunus Gecesi Eğlencesi’ne gittik. Medinat al- Zahra, 3 bölümden oluşan bir kültürel tur aslında. Sousse şehrinde, otelden 45 dk kadar uzakta, eski şehir kalıntılarının bulunduğu tahminen 20 dönümlük bir yerde yapılıyor. Otel resepsiyonuna, taksiyle 2 büyük 1 çocuk Medinat al-Zahra’ya gidiş- dönüş ve o geceki aktivitelerin hepsi dahil 120 Dinar verdik. Aktiviteler 20.00de başlıyor. Kapıda görevliler biletlerimizi alıyor ve bir binadan içeri giriyoruz, Sağlı sollu, Berberilerin günlük hayatından halı dokuyan, yemek yapan insan maketleri ve hayvan maketleri yer alıyor. Arka kapıdan aktivitenin ilk seansına geçiyoruz. Açık havada-çöl havasının ve akşamüstünün kızıl kasvetinin ağır havasında, geleneksel evlenme töreni animasyonu, at binme ve dans gösterileri izleniyor. Arkasından içeriye restorana geçiyoruz. 6 şar kişilik masalarda Avrupa ülkelerinden gelen turistlerle beraber oturup, sofrada ortaya gelen yiyecekleri ve içecekleri paylaşıyoruz. Alkollü içki ikramı da var. Önden çorba geliyor. Ortaya geleneksel yemekleri olan kuskus geliyor. İçinde de dana eti ve tavuk var. Yabancılarla paylaşmak da ilginç bir deneyimdi doğrusu. Ardından geleneksel tatlıları makrud geliyor. Makrud hurmalı hamur tatlısı. Bizim alıştığımız tatlılarla kıyaslanamaz ama bir lokma denenebilir. Yemek sırasında sahnede dans, müzik ve defile var. Dansları oryantalin kabası ve hareketleri yavaş olanı. Bir de aktör dansçı var ki kafasında taşıdığı giderek artarak birden ona kadar varan içi çiçek dolu saksılarla denge gösterisi ve oryanteli birleştirerek ,oryantal yapan kadınlarla dans ediyor. Kadınlar da alışmadığımız şekilde kapalı kıyafetliler ve kilolular. Yemeğin ardından Tunus Gecesi eğlencesinin 3. Bölümüne geçiyoruz. Dışarıda binlerce kişilik amfi-tiyatroda herhangi bir yere oturuyoruz. Tunus’un 3000 yıllık tarihinin 4 farklı dilde canlandırıldığı teatral bir gösteri. Ateş, su ve lazer dansının eşlik ettiği, önde kum, arkasında nehir, arkasında dev duvara yansıyan resimler hikayeyi tamamlıyor. Aktör ve aktrislerin yanı sıra hayvanların da rol aldığı fantastik ama uzun bir gösteri seyrediyoruz. Ardından bizi bekleyen taksiyle otelimize dönüyoruz. Gecenin karanlığında parlayan yıldızlar da sahnenin bir parçası gibi büyüleyici.
ikinci günümüzde dini ve tarihi gezi yapıyoruz . Bu kez turdan bir grupla beraberiz. Arap ülkelerinde şehirleşme su kenarlarından başlarmış ve ilk yerleşim yerlerine Medina denirmiş( etrafı surlarla çevrili eski kent). Medeniyet kelimesi de buradan geliyormuş. Şehir büyüdükçe medina eski şehir anlamına gelmeye başlamış. Kairouan şehri, Arapların ilk yerleşim yeriymiş. Anlamı silah deposuymuş. Mekke, Medine ve Kudüsten sonra Müslümanlar için 4. En kutsal şehirmiş. Okba bin Naif bu topraklarda okyanusla karşılaşana kadar Müslümanlığı yaymış.Bu topraklarda kurulan ilk cami Okba Cami’ni geziyoruz. Bu camiye sadece Müslümanlar girebiliyor. Müslüman kadınlar da örtünmeden bu camiye giremiyor. Biz de kapıda Jeleba denen geleneksel çarşaflarını giyip başımızı örtüyoruz. Gayrimüslimler sadece caminin avlusunu görebiliyor. Avlusu çok büyük ve içinde güneş saati var. Minaresi sonradan yapılmış, kısa ve kalın. Şehirde büyük su havuzları görüyoruz. Buralar develerin su içtikleri depolarmış. Kapıları mavi boyalı etnik evlerden bu şehirde de var. Daha sonra otobüsle Monastir şehrine geçiyoruz. Tunus Cumhuriyeti’nin ve laik rejiminin kurucusu Habib Burgiba’nın doğduğu şehir. Habib Burgiba kendisine Atatürk’ü örnek almış. Avenue H abib Bourguiba Tunus’un yeni yüzü olan Ville Nouvelle (new town)un merkezinde. Modern binalar, kafeler var. Burada çok büyük bir alana kurulmuş, kendisinin ve ailesinin mezarlarının da olduğu Habib Bourgiba Mozalesi var. Bahçesinde deveyle tur atabiliyorsunuz.. Binanın içinde de özel eşyaları ve fotoğrafları sergileniyor. Habib Bourgiba yaşlanınca darbeyle yerine Zeynel bin Abidin geliyor. Tunus 2010 Arap Baharı’nın başladığı ülke. Monastir şehrinde de medina da souk yani bizim Kapalıçarşı benzeri sokaklar var. Sokak satıcılarından ki bazıları çok iyi İngilizce konuşuyor ve büyük bir hediyelik eşya dükkanından alışveriş yapıyoruz. Yarı değerli taşlar, seramikler, yaseminli sabunlar,oryantal zevkli gümüş takılar,çöllerden gelen kalsiyum-fosfat tuzlarının oluşturduğu değişik şekilli ‘’çöl gülleri’’ alabilirsiniz. Ardından bi liman kenti olan Sousse’a geçiyoruz. Deniz kenarında, marinada gezdikten sonra oturup akşamüstünün keyfine varıyoruz. Kakaoyla kavrulmuş badem, fıstık geleneksel atıştırmalıkları. Ülkede siyah çay hiç görmedim. Eğer çay tiryakisi iseniz yanınızda sallama çay götürmeniz gerekiyor. Tunuslular tarih boyunca birçok uygarlığa ev sahipliği yapmalarıyla övünüyor.300 yıl Osmanlı 80 yıl Fransız egemenliğinde kalmış. Ülkede halen ilkokuldan itibaren Fransızca öğretiliyor ve herkes Fransızca biliyor. Osmanlı izlerine ise neredeyse hiç rastlamadım.
Üçüncü gün Le Bardo, Kartaca, Sidi Bou Said gezisi yapıyoruz. Bardo Müzesi Gaziantep’teki Zeugma Müzesi’nden sonra dünyanın en büyük 2. Mozaik müzesi. 3 katlı ve devasal neredeyse hiç bozulmamış mozaikler gerçekten büyüleyici. Daha sonra, Kartaca ‘ya geçiyoruz. Kartaca Prenses Elisa tarafından kurulmuş. Sur Krallığı’nda yaşayan prenses, babası ölünce yurdundan kovuluyor. Kendine yurt ararken Tunus’a geliyor. Buranın kralı sana bir parça yer vericem, orası kadar yer senin diyor. Elisa da bir parça öküz derisi kadar yer istiyor. Elisa bunu lime lime ediyor ve Brysa isimli tepenin çevresinden geçiriyor, koca bir kara parçası alıyor. Kartaca böyle kuruluyor. Burada denize nazır devasal Roma Hamamı ve şehir kalıntıları; tarih ve denizin buluştuğu fantastik bir manzara sunuyor. Burası Pön Savaşlarında Romalılarla Fenike kökenli Kartacalıların Hannibal komutasında çarpıştığı topraklar. Sonuçta Romalıların hakimiyetine geçmiş. Hannibal, tüm zamanların en büyük dehalarından biri olarak kabul edilmekte Romalıların bile onu kendi taktikleriyle yendiği söylenmektedir. Sidi Bou Said, deniz kenarında turistik bir şehir. Adını bir din adamından alıyor.Tunus sembolleri ve el sanatlarıyla süslenmiş mavi boyalı kapıları olan beyaz evler bulunan deniz kenarında bir tepe. Tepede lüks bir kafe ve manzara seyredebileceğiniz surlar var.Tunus yemekleri oldukça ağır kokuyor ve bu koku sokaklara sinmiş. Yemekler oldukça tatsız ve zevksiz. İnsanları üşengeç. Günlük taciz olaylarından sakınmak için grupça dolaşmak gerekiyor. Esnafla çok sıkı pazarlık yapmak gerekiyor. Magon isimli şarapları meşhur ve güzel. Yasemin esansı, sabunları; deve derisinden yapılmış sandaletler, çantalar; el yapımı seramikler alabileceğiniz hediyeliklerin başında geliyor.Le hayır anlamına geliyor. Bir esnafa le dediğinizde üzerinize varamıyor. Suh eski şehirlerdeki Kapalıçarşı’ya benzeyen dükkanların olduğu dar sokaklar. Harisa, Tunus’a özgü mideyi yakmayan güzel bir acı bir sos.Acı seviyorsanız hoşunuza gider. Tatlıları da Fransız esintileri taşıyor ama kötü. Toprakları verimliymiş. Kuzeyde Akdeniz bitki örtüsü var. Zeytin, badem, kaktüs güney bölgelerde hurma çok. Hurma alkolü de yapıyorlar. Alkol oranı yüksek bir içkiymiş.Kasapların önünde kesik hayvan başı varsa taze et var demekmiş. Burada hiç düşünmeden yenebilecek şey Türkiye’nin tersine tavuk. Çünkü fabrika tavukçuluğu yok. Nane çayı şekersiz içilmeyen hararet alıcı özelliği olan geleneksel içiecekleri. Frenk inciri , Hint inciri dedikleri kaktüs meyvası çok var. Likörünü de yapıyorlarmış.Ertesi gün öğlene kadar deniz keyfi yapıyoruz ve Tunus’a veda ediyoruz .
Yazan: Elif Gülin Koçan- kocanelif@yahoo.com.tr